Cumartesi, Ağustos 26, 2006

Nefes Kesen Evler

Günlerdir beynimi içten içe yiyormuş gibi çalışan delici seslerinin artırdığı sinirden olsa gerek, kendimi hiç olmadığım kadar doğa sever bulmaya başladım. Aslında teorik bilgilerini zora gelmeden kullanmaya yeltenmeyen biri olarak, bizim mahallenin içine girmeden yeşil soykırımına seyirci kalmayı, yandan da üzülür gibi yapmayı en yegane davranış olarak seçmiştim.

Ama şimdi iş biraz değişik. Çünkü olan bu sefer doğrudan bana oluyor. Her sabah uyandığımda gördüklerim beni biraz da olsa incitiyor. Tamam, kendimi gözümün önünde yok olan ağaçların yerine koyacak kadar duygusal (yada başka bir bakış açısı ile "saf") değilim ama artık canımın bu yaz günü balkonda kahvaltı etmek istemediği bir gerçek. Görüntü mideme dokunuyor.

Hele hele bugün henüz bir kısmı yok edilebilmiş bu bölgenin ilk halini biraz olsun hatırlayan biri olarak aklıma getirdiklerim... Bundan sonrasına ilişkin neler olabileceğine dair tahminlerim ve çok daha kötüsü gerçek projelerden temellenmiş duyumlarım!

Bunları kabul edilebilir buluyorum farz edelim. Peki ilk zamanlarda aklı başında olup da buralara sırf şehirden uzak ama ulaşıma elverişli diye tonlarca para döken yüzlerce büyük -kemale ermiş insan- nasıl oluyor da evlerin hemen oracığından geçmesi olası yolun, kendilerini pahalı gayrimenkul sahibi edeceğini hesaplamaya koyuluyor? Önlerine şimdiden dikilmekte olan gökdelenleri görmeyi tercih etmediklerini düşünüyorum ki biraz olsun fikir yürütmeye yetenekli oldukları kanısına varabileyim.

Sonunda neler olacağını bu küçük aklımla bile kestirebiliyorum. Birileri orada burada görüp daha DOĞAL bulduğu için evinin dış boyasını YEŞİL seçmenin peşine düşecek. Birileri günün birinde marifetmiş gibi bölgenin dönem yerel siyasilerince nasıl ihya edildiğini anlatacak. Birileri de sanki o yıllarda buralarda yaşamamışlar gibi "ah vah" edecekler.

Sakalımız yok ki sözümüz geçsin...

Perşembe, Ağustos 24, 2006

Linux Çekirdeği 15 Yaşında

25 Ağustos 2006'da Linux çekirdeği 15 yaşında. Ben de yaklaşık 6 yıldır kendisiyle tanıştığımı söyleyebilirim. Zaten bilgisayar kullanmaya başlamam 99 senesine dayanıyor ki sanırım bir sonraki yılın yazında duydum ilk kez GNU/Linux'u.

Tanışmış olmak derken tabi ki; sadece ondan haberdar olup yüksek bir merakla haberlerini takip etmekten ve zaman zaman becerebildiğim ölçüde ikinci bir işletim sistemi olarak kullanır gibi yapmaktan bahsediyorum.

Bunun bir (yarım) adım ötesine ancak 2004'te geçebildim ki o zaman da daha işlevsel denemelerle SuSE ve Mandrake deneyimlerim oluşmaya başladı. Bu durumdaki birine de GNU/Linux kullanıcısı denemezdi.

2005'e gelindiğinde ben artık ön tanımlı işletim sistemi olarak Ubuntu GNU/Linux kullanan ama yine de Windows'u eksik etmeyen biri oluverdim. Bu olaya diğer bir etken olarak katkıda bulunan; rahatlayan internet bağlantımın varlığını da eklemek gerek.

Şimdi takvim 2006'yı gösteriyor ve bir süredir bilgisayarımda ki tek işletim sistemi Uludağ/Pardus. Bir geliştirici değilim ama 1.1alpha2'yi kararlılık derdini umursamadan kullanıyorum. Sanırım epey zamandır bastırdığım geliştiricilik nefsimi bu şekilde tatmin ediyorum.

Açıkçası zaman hızla ilerlerken henüz bu dünyaya, bırakın geliştiriciliği, yerelleştirici olarak bile katkı sağlayacak kararlılığı gösteremediğim için kendimi yürekten alkışlıyorum. En azından 6 yıla özgürleşebilmişim ya bravo bana.

Daha genel bir bakış ile; üniversite öncesi dönemde bu yeni şeyin ne olduğunu merak eden hevesli bir çocuk, üniversitenin ilk iki yılında ise artık bu nimeti kullanmaya başlamış bir bilgisayar okur yazarı olarak tanımlayabilirim kendimi.

Böylesi uzun bu ilk dönem bana biraz da evlilik öncesi özellikle uzatılan nişan dönemlerini hatırlattı. Henüz tecrübe etmediğim için başkalarının fikirlerine dayanarak söylüyorum ki bu da eşler arasında daha iyi bir bağ oluşmasına yol açıyormuş. Darısı başımıza :)

Cuma, Ağustos 04, 2006

Bir e-dergi; PozitifPC

Daha önce e-Lapis'i okurken hayretler içinde kamıştım. Özgür yazılım dünyasında binlerce yazılımın benzer şekilde dağıtıldığını ve bunun çok normal olduğunu bilmeme rağmen böylesi bir Türkçe ücretsiz e-derginin ikinci sayısının bile çıkmayacağını düşünmüştüm. Malum okuma yazma bilen ama okur yazar olmayan insanlarız.

Şimdi bir de bakın PozitifPC nasıl çıktı karşıma...

Daha önce yaşamadığım kadar yorucu 5-6 aylık bir dönemin ardından tam köye gidecekken bilgisayarıma okuyacak bir şeyler depolamak istedim. O arada fazlamesai.net'e bakıyordum ki PozitifPC ile karşılaştım. Sadece indirdim dosyaları. Ne tesadüf köye çıkarken sıkılırım diye dergi alacak param da kalmamıştı. Yanımda bir kaç kitap ve içinde PozitifPC sayıları dolu bir bilgisayar...

Gelin de bunun bir ölüm iyiliği olduğunu düşünmeyin. Ben Mart 2000 ve Kasım 2005 arasında her ay en az bir bilgisayar dergisi okumuş biriyim. 2006'nın bereketinden olsa gerek çok yoğunluk beni biraz başka işlere mahkum etti ki (tek makale okuyamadım) başımı kaldırınca böyle bir ödül; ilahi adalet olsa gerek.

PozitifPC özellikle özgür yazılım dünyası ile iç içe ama sadece onunla alakalı olmayan gerçek bir dergi. Ama anladığım kadarı ile pek fazla okur çıkaramayan bizler onu epeyce yanlız bırakmışız. Hatta son sayılar zar zor hazırlanmış. Ama tabi kafa karıştırmamakta fayda var. Zorluk bu işe tam zamanlı olarak (hatta daha fazla) mesai ayırmalarından. Yani PozitifPC diğer dergiler gibi gerçek bir iş.

Hal böyle olunca eğer bu işten para kazanamıyorsanız bir şekilde başka işler yapmalı, ardından gönüllü işinize geri dönmelisiniz. Bu ise PozitifPC'nin yayın mantığına pek uygun düşmüyor. Yani eğer gerçek bir dergi çıkarmak istiyorsanız bu işle ilgilenecek bilgili bir kısım yazar kadrosuna ve yine tam zamanlı olarak bu işle uğraşan düzenleyicilere ihtiyacınız var. Yada başka bir yol... Kaliteyi düşürmek.

Pozitif ekibi kalite düşürmeyi yada bir sonraki sayının ne zaman çıkacağı belli olmayan bir dergiyi yayınlamayı kabul edebilecek bir topluluk değil. Her şeye rağmen imkanların azlığı doğrultusunda gerekirse sayfa sayısını azaltarak niteliği düşürmeden yayın yapma kararlılığındalar.

Ancak yine de bir şeyler yapmak gerek. Onlara donanım dağıtıcılarından yada sözde GNU/Linux destekçilerinden pek fayda yok gibi. Aslında onlara sağlanmayanlar biraz da bizlere sağlanmayanlar gibi... Derginin kendisi ve sitesinde yayınlanan özgür yazılım projeleri bunun en büyük kanıtı.

Yapabileceğimiz; en azından okumak ve forumlarını etkin bir şekilde kullanmak. Yani faydalanmak.

Adres: www.pozitifpc.com

Umarım bir gün reklam verenler böylesi bir e-dergiye reklam vermenin ne demek olduğunu akıl ettiklerinde vakit çok geç olmaz...